14 Temmuz 2011 Perşembe

Dorfullu ve Ayet Aga

    Gevgeli’den Makedonya’ya girdikten sonra şiddetli bir yağmur başladı. Çiftçilerin yağmuru ne kadar istediklerini biliyordum ama Köprülü – İştip kavşağında açık alanda ineceğimiz için endişe duyuyordum. Neyse ki bir müddet sonra yağmur yavaşlayarak dindi. Hatta biraz sonra hiç yağmur düşmeyen yolda ilerlemeye başladık: yaz yağmuru…
     Sekiz yılda dokuz defa geldiğim Makedonya’da görmediğim tek güzergâh burası idi. Bu yolun bizi önce eşim Rağbet Hanımın köyü olan Karaslar’a, sonra da Köprülü’ye ulaştıracağını biliyordum. Karaslar hizasından geçerken yamaçta Rağbet Hanımın büyük dedesi Mehmet Dede’nin mezarı görünüyordu. Sabahın ilk ışıkları altında Türk mezarlığının ucunda duvarla çevrili bu mezar tek başına buraları bekliyordu sanki... Tarif edemeyeceğimiz duygular içine kapıldık. Mezarlıkta bu mezardan başka yükselen bir taş bile görülmüyor. Aslında burada birçok mezar taşı olduğunu biliyoruz ama maalesef hepsi kırılmış. Yolculuğun vermiş olduğu yorgunluğa bu karmaşık duygular da eklenince iyice sersemliyoruz.
     Hedefimiz doğru Dorfullu köyü... Burası Ohçebol denilen bölgenin ortasında bulunuyor. Ohçebol, Köprülü (Velez) ile İştip arasındaki bereketli topraklara verilen isimdir. Makedonlar buraya koçlar, kuzular ovası anlamına gelen “Ovce Polye” diyorlar. Bizimkiler ise “Oşçebol, Ohçebol” demişlerdir. 1953 göçüne kadar bu bölgede çok az sayıda Hıristiyan yaşıyordu, bölge tamamen Türklerle meskûndu. Burada canlı bir Türk-İslâm yaşayışı vardı. Köyler arasında çok sıkı akrabalık bağları ve sosyal ilişki bulunuyordu. Ohçebol dışında Vardar’ın batı tarafında bulunan Çeltikçi (Orizari), Sırkvina ve diğer köylerle de aynı sıcak ilişkiler yaşanıyordu. Şimdi Dorfullu köyünde yirmi civarında, Cumalı ve Karatmanlı’da birer hane Türk yaşamaktadır. Dorfullu’nun doğusunda aynı hizada Köseler, batısında Karatmanlı, kuzeyinde ise hemen yürüme mesafesinde Cumalı bulunmaktadır. Çok bereketli topraklara sahip olan köyde şimdi sulama imkânları da bulunmaktadır.
     Köprülü – İştip kavşağında bizimle beraber, Dorfullu köyünden İstanbul’a evlenmiş olan Saadet hanım ve çocuğu ile önceden tanıdığımız Karatmanlı köyünden Bursa’da üniversite bitirmiş Orhan iniyor. Şanslı günümüzde olduğumuzu düşünüyoruz. Saadet hanımın telefon ederek çağırdığı dayısı oğlu Erdinç’in arabasına doluşuyoruz. Karatman’a uğrayıp Orhan’ı bıraktıktan sonra alt yoldan Dorfullu’ya yöneliyoruz. Erdinç bizi Ayet Aga’nın kapısına kadar götürüyor. İzmir’den üç misafiri ile avluda oturan Ayet Aga ve eşi Nedime teyze bizi sıcak bir şekilde karşılıyorlar.
     Ayet Aga’yı yıllar önce Türk televizyonlarının birinde görmüştüm. Türkiye’den getirdiği kavun cinsini tanıtıyordu. Ancak biz 2006 yılında tanıştık. Oğlu Mustafa ile Köprülü’de tanışıp kurbanlık almak üzere ilk defa evlerine geldik. Daha o alışverişte birbirimize ısındık. Ayet Aga, gözü tok gönlü zengin bir insan... Nedime Hanımla eşim Rağbet Hanımın akraba çıkmaları bizim için ayrı bir sürpriz oldu.
      İki yıl önce de günü birlik bir ziyarette bulunmuştuk. Kısa fakat anlamlı bir ziyaret olmuş, Nedime Hanım bize unuttuğumuz bazı tatları tattırmıştı. Mutlu olmuştuk.
     Bu sefer doğrudan Dorfullu’ya giderek Ayet Aganın misafiri olmayı arzuladık. Nedime teyzenin “akrabam gelmiş” diyerek koşması bütün hane halkının bizi coşkuyla karşılaması Rağbet Hanımla beni son derece mutlu etti.
mk_resim_04     Ayet Aga ve ailesini tanıdıkça onlara olan saygımız artarak takdir duygularına dönüştü. Onlar burada kendilerine modern bir yaşama ortamı meydana getirmişler. Şehir imkânlarını köye taşıma becerisini göstermişler. Ayrıca milli kimliklerini koruma ve kültürümüzü yaşatma konusundaki düşünceleri, Türkiye’ye olan bağlılıkları her türlü takdirin üstündedir. Türkiye’deki gündemi sıkı bir şekilde takip ettiklerini gördüm. Türkiye’nin dertleri ile dertlenmeleri, olumsuz olaylardan, bölücü faaliyetlerin meydana gelmesinden samimi bir şekilde üzüntü duymaları, Atatürk’e besledikleri sevgi bizi çok duygulandırdı. Kısaca Türkiye’nin dertleriyle dertlenen, güzelliklerine sevinen insanlarımız bunlar. Türk Milletine mensubiyet duyguları en yüksek seviyededir. Köyün çoğunluğunun Makedon olması sadece yirmi civarında Türk ailesinin bulunması, üstelik çocukların Makedon okuluna gitmeleri onların bu düşüncelere sahip olmasının değerini kat be kat artırıyor.
     Ayet Aga’nın beş çocuğu var. Buralarda eskiden beri çocuk (çojuk) denince erkek çocuklar anlaşılır. Kızlar ayrıca ifade edilir. Mesela “iki çojuum, bir kızım var” gibi... Naki isimli oğlu İstanbul’da yaşıyor. Mustafa ve Mümin babalarından ayrı düzen kurmuşlar, kendi evleri ve işleri var. Ayet Aga, Neki ve Teki isimli oğulları ile birlikte yaşıyor. İkisi de babayiğit, çalışkan çocuklar... Neki’nin dört kızı, Teki’nin ise bir oğlu iki kızı var. Ufak büyük yedi torunun koşuşturduğu bir avlu düşünün. Burada çok canlı bir hayat var.
mk_resim_07     Ailenin çok geniş bir iş potansiyeli var. Üç yüz dönüm yer işliyorlar. Başta tütün olmak üzere karpuz, kavun, soğan ve buğday yetiştiriyorlar. Kendileri için her türlü sebzeyi de yetiştiriyorlar. İki kökten bir büyük torba biber topladık. Çok sayıda tavuk ve ördekleri, hem et, hem de taze yumurta ihtiyaçlarını karşılıyor. Burada yediğimiz yumurtaların lezzetini hiçbir yerde bulmayacağımızı söyleyebilirim. Her şey organik olarak üretiliyor. Hayvanları için arpa ve yonca da ekiyorlar. Dört yüz civarında koyunları var. Düzenli olarak süt satıyorlar. Koyunlardan bazılarını kasaplık olarak da sattıkları oluyor. Bütün bu işlerin başarılması için gerekli gerekli her türlü modern donanıma sahipler. Eski traktörlerinin yanına yeni ve güçlü bir traktör almışlar. Sulama imkânı olan tarlalarını modern usullerle suluyorlar. En önemlisi aile içi bağlılık ve yardımlaşma imrenilecek seviyede... Ayet Aga işin başında, Neki ve Teki her konuda bilgili, ne yapacaklarını, ne zaman yapacaklarını çok iyi biliyorlar. İki kardeş omuz omuza vermiş çalışıyorlar. Birlikten kuvvet doğar sözünün canlı bir uygulamasını görüyoruz burada. Tabi burada çalışkan, güler yüzlü iki gelininin bu huzura katkılarını da belirtmem gerekiyor. Bizi kendi akrabaları gibi sıcak karşıladılar. Bize gösterdikleri sevgi ve saygıyı hiç unutmayacağız.  
     2006’da geldiğimizde inşaat halindeki evlerini bitirmişler. İki girişi, içinde her türlü modern donanımı olan, yan yana içten merdivenli üç katlı iki daire inşa etmişler. En önemlisi bol su var. Şebeke suyun yanında ayrıca sondajla çıkardıkları kendi suları da bulunuyor. Çamaşır makinesi durmadan çalışıyor. Seramik döşenmiş banyoda elektrikli termosifon ve duşa kabin büyük bir konfor sağlıyor. Yaz aylarında zamanın büyük kısmı avluda geçiyor. Büyük bir ceviz ağacı armut, ayva ve badem ağaçları avluya bütün gün gölge sağlıyor.
mk_resim_03      Avlunun dibindeki eski evin önü açık üstü örtülü kısmında bulunan işporet (kuzine) hayatı büyük ölçüde kolaylaştırıyor. İşporet üstünde dört ocağı ve daima sıcak fırın kısmı ile Makedonya’nın her tarafında vazgeçilmez, olmazsa olmaz bir ev gereci… Ayrıca kış günlerinde ısınmayı da sağlayan bir soba (kümbet) görevi de görüyor. Bu işporetin önünde Rağbet Hanım ve Nedime teyze bize çok güzel yemekler yapmak için neşeli zamanlar geçirdiler. Nedime teyzemiz bize özellikle memleket pastırması ile kuru fasulye pişirdi. Bu pastırma tadı bizi çocukluğumuza götürdü. Memleket pastırması, çemensiz yapılışında sadece tuz kullanılan çok eski göçebe dönemden kalma Türk usulü yapılan bir pastırmadır. Buralarda Türkler tarafından hâlâ yapılıyor.
    mk_resim_05 Nedime teyze, artık Türkiye’de yapmadığımız Reşadiye (reşediye) helvası da yaparak biz mest etti.
     Bu, eskiden düğünden hemen sonra kaynana tarafından, ziyarete gelen damada yapılan bir nişasta (nişeste) helvasıdır.
      Burada çok güzel iki gün geçirdik. Resmî olarak bağlı oldukları Kliseli kasabasına gittik. Makedon bir avukatla tarih ve sanat sohbeti yaptık. Cumalı’yı gezdik.
   mk_resim_06Traktörle uzak tarlalara giderek geniş Dorfullu ovasını görme imkânı bulduk. Tütün tarlasına giderek ben de onlarla az da olsa tütün praşettim (çapaladım). Küçük büyük herkes bizi sahiplendi, biz de onları çok sevdik. Bu güzel insanları, Bursa’da ağırlamayı çok isteriz.
     Ayrıca Cumalı’lı taksici Boban’ı bularak köylerimize çok rahat ziyaret yapmamızı sağladılar. Boban, bizi Radoviş’in köylerine kadar da götürdü. Boban’ı çok sevdik; sevimli ve dürüst bir genç.. Eşim Rağbet Hanım, ona Türk usulü el öptürerek veda etti.
     Ayet Aga’nın hanesinde dört yıldız kalitesinde iki gün geçirdik. Adeta zaman tünelinden geriye giderek sıla özlemimizi giderdik. Her şeyden önemlisi bu dünya tatlısı, misafirperver insanlarla güzel anlar yaşadık. İçimiz buruk, tekrar görüşmek umuduyla Radoviş’e gitmek üzere vedalaştık.

1 yorum:

  1. sevgili hocam,
    Adım Halil Güler.1951 Makedonya Köseler doğumluyum.1957 yılında; Manisa'nın Saruhanlı İlçesi Hacırahmanlı kasabasına yerleştik. sizin gibi orada doğup, üniversiteyi bitiren ilkler arasındayım. 1979 tarihinde uzman olarak başladığım "Vakıfbank"taki çalışma hayatımı 25 yıl çeşitli yerlerde müdür olarak sürdürdüm. Ne yazık ki; orada doğup yaşamını sürdürenlerin sayısı günden güne azalmakta. Ben bunlara "Orijinal" diyorum. Doğduğum yöreyi çok özlüyorum. Çocuklarımda benle aynı duygularda.

    YanıtlaSil